Not : Bu kitap gerçek öğelerin harmanlanıp betimlenmesinden ilham alınmıştır. Olayların çoğu kurgu değildir,araştırılmıştır ama sade ve basit olmasını istemediğim için mübalağa ve ekleme yapılmıştır. Üzerine fikir ve yorum kullanılmıştır amacım iyi bakış açısı ve mesaj vermektir.
1. Bölüm: AZAZİL
Arşın Katipleri
Evrenin kudretiyle yoğrulmuş bir ses yankılandı; öyle ki ses, göğü ve yeri inleterek geçip gitti. Bu, yaratılışın sesi, varoluşun müjdesiydi:
"OL."
Kutsal söz, ardından devam etti:
"Ey formun için madde ve ruh, gücün için ateş, akıl ve kudret, kontrolün için nefs ve irade, iyiyle kötü arasında vicdan, tat ve tecrübe için duygu, ve yaşam için bir alan verdiğim değerli kulum. İhtiyaçların, varlığıma ve izzetime yemin olsun ki karşılanacaktır. Sen yol gösterilecek ve korunacaksın. Yaşam alanında sana birçok nimet sunuldu ve hepsi sana öğretilecektir."
Azazil, bu ilahi sesi can kulağıyla dinliyordu. Sözler devam etti:
"Sana bir lütuf olarak Dünya'da yaşama, görme, öğrenme ve tecrübe etme fırsatı sunuyorum. Senin adın Azazil. Sen ve soyun, büyük bir proje ve amacı gerçekleştirmek için yaratıldınız. Eğer hak edersen, Karûblardan olacaksın."
Azazil'in aklında yankılanan her kelime ona bir sorumluluğun ağırlığını hissettiriyordu. Ses şöyle devam etti:
"Hata yapmaktan korkma ve pes etme. Biz seni ve soyunu yükselteceğiz. Ancak, sana verilen değerden ötürü kibirlenme ve kendini dokunulmaz sanma. Karûbların yetkisi büyüktür; onları tanır mısın, ey Azazil? Onlar, Arş'ı taşıyan yüce meleklerdir. Sana selam olsun, ey Azazil."
Azazil'in gözleri yavaşça açıldığında, yaratılışının büyüklüğünü adeta iliklerine kadar hissediyordu. Ruhunun derinliklerinden bir bağ uyanmış gibiydi; sanki var olduğu andan önce de bir farkındalık taşıyordu. Kumların arasında hareket etti ve bu ince tanelerin öğütülmüş kaya ve mineraller olduğunu hemen anladı. Fısıldadı: "Silikon dioksit."
Havaya bakınca oksijen, azot, helyum ve daha birçok elementi fark etti. Her birinin adını biliyordu. Ancak, bir şey eksikti.
"Ben neyim? Neden buradayım?" diye sordu kendi kendine.
Bu sorunun cevabını ararken ileride bir gölet gördü. Yansımasını arzuluyordu, ama suyun üzerine eğildiğinde hiçbir şey göremedi. Ona ilham edilen bilgilerin arasında tek bir gerçek parlıyordu:
"Sebepsiz yere yaratılmış olamam."
Varoluşun her zerresini, onu Yaratan'ın mükemmel düzenini tasdik edercesine anlamaya koyuldu. Toprağa dokunduğunda, onun moleküler yapısını sezdi. Düşünceleri derinleşti: "Kil, silis, mika ve demir oksit kayaçları... Su ile tepkimeye girebilir."
Azazil, kendi varlığını ve çevresini incelerken, kainatın yaratılışındaki hikmeti keşfetmeye başladığını hissediyordu. Su, hava, toprak... Her biri onun bilincine ayrı bir derinlik katıyordu. Ancak bir şey daha vardı: Kendisi dumansız ateşten yaratılmıştı.
"Ben cinlerdenim," diye düşündü. Bu farkındalık, varlığına dair ilk büyük gerçeğiydi.
Sınırları Aşan Merak
Azazil, yeryüzünde dolaştı. Enerjinin değişimini hissettiği topraklara ayak bastı. Ağaçları, meyveleri, dağları ve küresel yasaları gözlemledi. Keşfettikçe öğreniyor, öğrendikçe daha fazla keşfetmek istiyordu.
Zamanla varoluşunun tüm boyutlarını anlamaya başlamıştı. Kainat, adeta onun öğretmeni olmuştu. Azazil, ilimle doluyor, yaratılışın sırrını çözmek için sabırla ilerliyordu. Her şey yerli yerindeydi; düzen kusursuzdu.
"Bu denge, yalnızca sonsuz bir gücün ve hikmetin ürünü olabilir," diye düşündü.
Yüzyıllar boyunca Azazil, ruhundaki potansiyelin zirvesine ulaştı. Merhamet, sevgi, şefkat ve bilgelik dolu bir varlığa dönüşmüştü. Onun soyundan gelenler, Dünya'nın düzenine katkıda bulunmuş, zararlı şeyleri dahi faydalı hale getirmişti. Azazil, cinlerin efendisi olmuştu.
Ancak kibir, en saf ruhları bile karartabilecek bir tohumdu. Azazil'in içindeki huzur, bu tohumun henüz filizlenmediği zamanlara aitti.
Sidretü'l-Münteha'da Tartışma
Uzun zaman sonra bir gün Azazil Sidretü'l-Münteha'daydı. Azazil gökkubbeye ve yeryüzüne burdan geçiş sağlıyordu. Siz Sidretü'l Münteha'nın ne olduğunu bilir misiniz.? Gözlemlenebilir evrenin başında ve sonunda olan boyu alemlerin içinden geçecek kadar büyük olan ve her dalı bir boyuta uzanan bir sedir ağacıdır.
Bundan sonra artık arş vardır. O öyle bir Arştır ki evrenlerde ki zerreyi bile görür ve mekandan bağımsız olarak müdahele edilir. İşte Azazil trilyarlarca meleğin ve Arşın gölgesinde bir münazaraya başladı. İlahi bir ses yankılandı:
"Onların fıtratını bilmiyor musun? Onlardaki ruh, elbette senden daha değerlidir; teslim olmuş bir ruhtur."
Azazil cevap verdi; sesi öfke ve pişmanlıkla titriyordu:
"Bilmeme gibi bir şansım yok. Ancak karar ve tecelli çoktan verilmişken neden bu boş sözlerle vakit kaybediyoruz?"
Nurani bir varlık yaklaşıp konuştu:
"Ey Azazil, üstün makamlara erişmişken seni düşüşe sürükleyen neydi? Sana verilen irade, bilgi ve yetkinin kıymetini neden bilemedin?"
Azazil hırçınca karşılık verdi:
"Ben üstün olmayı hak ettim. Ateşten ve isten yaratıldım. Topraktan yaratılan bir varlığa nasıl secde edebilirim? Benim iradem onlarınkinden üstündür."
Nurani varlık sabırla cevapladı:
"İrade, kibri beslemek için değil, hakkı teslim etmek içindi. Hakkın iradesine saygı göstermek, asıl üstünlüktür. Yaratıcının emrine karşı geldin; şimdi kendi yolunu seçtin."
Azazil, öfkeyle haykırdı:
"Secde ancak değerli olana yapılır. Ademoğlu buna layık değildi."
Nurani varlık, sakin ama keskin bir sesle:
"Değerli ya da değersiz olduklarını sen nasıl bilebilirsin? Yaratıcının hikmetine şüphe düşüren sen misin? Kendine hak gördüğün kibir, seni yok oluşa sürükleyecek."
Azazil suskunlaştı, ancak gözlerindeki nefret büyüyordu. Sonunda, karanlığını itiraf etti:
"O zaman bu kibri onlara vereceğim. Onları ayartacak, hak yolundan saptıracağım."
Nurani varlık, son kez konuştu:
"Seni düşüşe götüren Adem değil, kibrindi. Hakikati görmek için hala vaktin var, ey Azazil."
Ancak Azazil, kendi yolunu çoktan seçmişti.
Düşüşün Başlangıcı
Bir zamanlar cinlerin efendisi, alemlerin düzenleyicisi ve ilmin önderi olan Azazil, kibri yüzünden sonsuz bir karanlığa sürüklendi. O artık İblis'ti.
Hakikate gözlerini kapamış, Yaratan'ın emrine isyan etmişti. Ve böylece, kainatın düzeni içinde yeni bir savaşın tohumları atıldı: Düzen ve kaosun savaşı.